2 Mart 2016 Çarşamba

DÜŞEN BİR İNSAN NASIL SIÇRAMA YAPAR?


 

Siz Hiç Düştünüz mü?

Çocukluğunuzda arkadaşlarınızla heyecanla oynadığınız bir oyun sırasında koştururken birden bire yere kapaklandığınızı hatırlıyor musunuz?  Oyununuzdan feragat etmemek için canınızın çok acımasına rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davrandığınız, ayağa kalkıp tekrar oyununuza devam ettiğiniz oldu mu hiç? Hatta oyuna devam etmenize izin vermezler düşüncesiyle büyüklerinizden düştüğünüzü saklamış ya da onlara yaralarınızı göstermemiş bile olabilirsiniz. Belki çocukluk döneminizde pek çok kez bu şekilde yaralanmalarınız oldu ancak siz yaraya değil, size heyecan veren oyununuza odaklandınız ve farkında olmadan dayanıklılığınızı yükseltip acınızı hissetmediniz.

Peki, yetişkin halinizle hiç yere kapaklandığınızı hatırlıyor musunuz? O zaman nasıl tepkiler verdiniz? Canınız çok yandı ve belki yardım istediniz ya da yine hiçbir şey olmamış gibi karizmayı zedelememek için kalkıp yolunuza devam ettiniz. Hayatınızın farklı dönemlerinde düşerek yaşadığınız fiziksel acıyı odağınızla azalttınız ya da çoğalttınız.

Peki, siz hiç hayatınızda mecazi anlamda bir düşüş yaşadınız mı? Varsa, iş ya da iç dünyanızda ciddi terslikler, güçlükler, başarısızlıklar, hayal kırıklıkları, krizler vb. durumlar yüzünden düştüğünüz o dönemleri kısa süreliğine hatırlayın lütfen. Siz bu düşüşlere nasıl tepkiler verdiniz? Acıya karşı dayanıklılığınız ne durumda idi? Tekrar ayağa kalkmayı nasıl başardınız?

Leonardo DiCaprio’ya Oscar kazandıran ve gerçek yaşam hikâyesi olan “Revenant “– Diriliş filmi son dönemde en çok konuşulan filmlerden birisi. Film aslında anlatmak istediğim bu konuya da güzel bir örnek. Yaşama tutunması için kendine göre oldukça geçerli bir sebebi olan bir adamın, sürünerek kilometrelerce yol kat edip, ölümle kalım arasındaki mücadelesini anlatırken dayanıklılığın sınırlarını insana düşündürtüyor. İnsanlar bir düşüşün ardından ne kadar acı veya rahatsızlığa katlanabilirler? Dayanma noktaları nedir, nasıl ve neye göre belirlenir?

Düşen İnsan Nasıl Sıçrama Yapar?

Bu yazımda sizlerle “düşen” bir insanın değil tekrar ayağa kalkıp toparlanması, nasıl sıçrama yapabileceğinin yollarını Harvard Üniversitesinden Shawn Achor’un “Happiness Advantage” – Mutluluk Avantajı adlı kitabındaki bilimsel araştırma sonuçları ve tespitlerinden yararlanarak paylaşmak istiyorum.

Achor’a göre bir düşüşün ardından her zihin otomatik olarak planlar oluşturmaya başlar ve aşağıdaki üç yol alternatifinden birini seçer.  

1.       Bulunduğu yerin etrafında dönüp durmak,

2.       Daha olumsuz sonuçlara sürüklenmek,

3.       Düşüş öncesine göre daha güçlü bir noktaya gelmek yani sıçrayışı gerçekleştirmek

İlk iki yoldan herhangi birinin seçiminde yatan zihniyet düşüşü başa gelen en kötü şey olarak algılamak ve ümitsizce, bir çıkış yolu olabileceğine inanmamak, bundan sonra atılacak adımların boşuna olduğunu düşünmektir. Sonuç da aynen düşündüğünüz gibi olur. Ya bulunduğunuz yerin etrafında çaresizce dönüp durursunuz ya da kendinizi daha da aşağılara çeker, mücadeleyi bırakır, pes edersiniz.  Yaşamımızın herhangi bir alanında deneyimlediğimiz bu olumsuzluğu durumdan ders çıkartmadan ümitsizce diğer alanlara da taşırsınız. Öğrenilmiş Çaresizlik denen tüm yolların kapalı olduğunu gösteren bu durum haritasında çıkış yolu düşünülmediğinden seçim şansınızı da yok etmiş olursunuz.

Üçüncü yolu seçmek ise; düşüş öncesine göre daha güçlü bir noktaya gelmeniz, yani sıçrayışı gerçekleştirmeniz zihinsel düşünce şeklinizi olumlu fırsatlar için gözden geçirmeniz ile başlıyor. Hayattaki her düşüş sizi sadece daha büyük düşüşe sürükler inancını reddederek kendinize mümkün olan en büyük gücü veriyorsunuz. Dolayısıyla sıçramayı da düşüşe rağmen değil, düşüş sayesinde gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Düşüşü büyümek için bir fırsat olarak düşündüğünüzde, hepiniz bu büyümeyi büyük bir ihtimalle deneyimleyebilirsiniz.

Başarı hiç düşmemek değildir…

Tarih çok başarılı insanların güçlükleri önlerini kapatan, başarısızlığa sürükleyen bir duvar gibi görmediklerini, aksine bunları mükemmelliğe ilerlemek için bir fırsat olarak gördüklerini ispatlamıştır. Örneğin Walt Disney’in gazete editörlüğünden yeterince yaratıcı bulunmayarak isten atılması, Michael Jordan’ın lisedeyken basketbol takımından çıkarılması ve Thomas Edison’un defalarca başarısızlıkla sonuçlanan deneylerinin ortak noktası büyük düşüşler yaşayanların büyük başarıları gerçekleştirdikleridir. 

2004’te Madrid’deki bombalı saldırının ardından psikologlar tarafından yapılan araştırmalar burada yaşayanlar arasında maneviyata verilen önemin ve diğerlerine merhametin arttığını, genel hayat tatmini gibi olumlu bazı pozitif gelişmelerin olduğunu göstermiştir. Yaşanılan sarsıntı sonrası insanların kişisel iradeleri ve kendilerine güven konusunda gelişmeler kat ettikleri, aynı zamanda sosyal ilişkilerinde de birbirlerine daha çok değer vermeyi geliştirdikleri gözlemlenmiştir.

Bu gelişmeleri kendinde yaratabilen ile yaratamayan arasındaki fark neden oluşmaktadır?  Temelde durumu pozitif açıdan yorumlama, iyimserlik, kabul etme ve durumla başa çıkma gibi mekanizmalara hâkimiyeti gerektirmektedir.

Üçüncü yolu bulma mücadelesi

1.       Alternatif Senaryoyu Değiştirmek

Bir banka şubesinin kapısından içeri girdiğinizi düşünün. Bankada sizin dışınızda 50 kişi daha var. Birden bire bankanın kapısından içeri bir soyguncu girer ve elindeki silahla bir el ateş eder ve kurşun sizin sağ kolunuza isabet eder. Olayın ertesinde bu olayı çevrenize anlattığınızda kendinizi nasıl tanımlarsınız – şanslı mı, şanssız mı?

Achor bu soruyu üst düzey yöneticilerin bulunduğu bir gruba sorduğunda cevapların %70’i şansız olduğunu, % 30’u da şanslı olduğunu belirtmiş.  Neden bu kararı verdiklerini sorduğunda da aşağıdaki cevapları almış.

“Bankaya herhangi bir başka zaman da gelebilirdim. Böyle bir şeyle karşılaşma olasılığı nerdeyse sıfırdır. Ne kadar şanssızım ki bu durum ben oradayken başıma geliyor ve vuruluyorum – Kesinlikle çok şanssızım”

“ Kolum dışında daha kötü bir yerden de yaralanabilirdim. Hatta ölebilirdim. Çok şanslı hissediyorum”

Verilen tepkiler dramatik bir şekilde birbirinden farklı olsa da beyin her iki durumda da aynı şeyi yapıyor. Alternatif senaryo oluşturuyor. Yani tam olarak ne olduğunu anlamaya ya da değerlendirmeye yardımcı olmak için beyin alternatif senaryo yaratıyor. Bu durumu şanssızlık olarak tanımlayanlar vurulmayı, hiç vurulmamış olma senaryosu ile kıyasladıklarında kendilerini çok talihsiz görüyorlar. Diğer grup ise vurulmayı ölümle kıyasladıkları için, yaşıyor olmak onlara çok talihli bir durum olarak görünüyor.

Bir düşüş, bir güçlük gibi herhangi bir olumsuz durumla karşılaştığınızda zihninizin bilinçli olarak talihli ya da talihsiz senaryo seçebilme gücü vardır. Çaresizliği seçmektense, olumlu bir senaryo seçtiğinizde kendinizi daha iyi hissetmekle birlikte sıçrama yapmaya da fırsat tanımış olursunuz.

2.       Yorumlama Tarzını Değiştirmek

İş hayatında pek çok profesyonel her gün birçok sorunla karşı karşıya gelmektedir. Ancak bir satıcının iş hayatını düşündüğünüzde diğer meslek gruplarına kıyasla daha fazla olumsuzluklar ve geri çevrilmelerle dolu olduğunu görebilirsiniz.  Shawn Achor bir satıcının her 10 denemesinden 1 tanesinin satışa dönüştüğünü yani %90 geri çevrilmeyi deneyimlediğini belirtmektedir. Bu durumun özellikle sigorta sektöründe çalışan satıcılar için demoralize edici olduğunu ve bu yüzden bu sektörde devir oranının da yüksek olduğunu ifade etmektedir. Pozitif Psikolojinin kurucusu olarak bilinen Martin Seligman devir oranı çok yükselen ve zarar etmeye başlayan bir sigorta şirketinde çalışmalar yaparak aşağıdaki sonuçları ortaya çıkartmıştır:

“Geçmiş olayların doğasını yorumlama seçiminiz mutluluğunuz ve gelecekteki başarınız üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Pozitif muhakeme gücüne sahip olan insanlar yaşadıkları sorunları genellemez ve geçici olarak yorumlarlar. Negatif muhakeme yapanlar ise bu sorunları genelleştirir ve kalıcı olarak görürler. Onların bu inançları aksiyonlarını da doğrudan etkiler. Durumun çaresizliğe düştüğünü yorumlayanlar denemeyi durdururlar, diğerleri ise yüksek performansa ulaşabileceklerine inanarak ilerler.” Tıpkı çocukken düştüğünüzde olumlu düşünce gücünüzü kullanarak ayağa kalkıp oyunumuza devam edişimiz gibi…

Achor; başarıya çıkan tüm yolların durumları yorumlama şekliniz ile yönetildiğini belirtir. Spor dünyasında atletlerden, profesyonel baseball oyuncularına kadar durumları yorumlama şeklinin performansı belirlediğini göstermektedir.

Dolayısıyla Seligman da devir oranı yükselen ve zarar etmeye başlayan bu sigorta şirketiyle çalışmaya başladığında ilk baktığı çalışanların durumları nasıl yorumladığını anlamak olmuştur. Daha fazla iyimser olanların karamsar olanlara göre % 37 daha fazla sigorta sattığı, en iyimser olanların ise en karamsar olanlara göre % 88 daha fazla sigorta sattığı, bununla birlikte daha iyimserlerin karamsarlara göre yarı yarıya bir oranda istifa ettikleri görülmüştür.

Bu çalışma ile birlikte Şirket bundan sonraki işe alımlarında iyimser satıcıları işe almaya karar vermiştir. Sektör ya da teknik bilgisinin yanında iyimserlikte yüksek puan alan adayların işe alımı gerçekleşmiştir.  Sadece birkaç yıl içinde Şirket devir oranını makul bir düzeye düşürürken sektörde diğer şirketlerin devir oranı % 50 artış göstermiştir.

3.       ABCD Modelini Uygulamak

Düşüş öncesine göre daha güçlü bir noktaya gelmek yani sıçrayışı gerçekleştirmek için üçüncü yolu bulma çabalarından biri de ABCD modelini kullanmaktır.

A – Adversity ( Güçlük) : Değiştiremediğiniz olayın tam kendisidir.

B – Blief (İnanç): Olaya karşı tepkinizdir. Olayın oluş nedeni ve gelecek için ne anlam ifade ettiğini düşünme şeklinizdir. Sadece geçici bir problem mi, ya da onun kalıcı bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Çözümler var mı, yoksa bu olayın çözümsüz olduğunu mu düşünüyorsunuz?

C – Consequence (Sonuç): Yaşadığınız bu güçlüğü kısa dönemli ve büyümek için bir fırsat olarak mı görüyorsunuz? Bu şekilde durumu yorumladığınız zaman olumlu sonuç alma şansını artırıyorsunuz demektir. Eğer B sizi karamsar bir yola sürüklüyor ise çaresizlik ya da çözümsüzlük olumsuz sonuçları getirir ve işte o zaman D devreye girer.

D – Disputation ( Tartışma) : Kendinizle yaptığınız bir tartışmadır. Önce kendinize inancınızın sadece bir inanç olduğunu, gerçek olmadığını söylüyorsunuz ve sonrasında da bunu zorluyorsunuz. Achor ’un önerisi bu sesi dışa yansıtabilmektir. Sanki bir başkası konuşuyor, başka biriyle tartışıyormuşsunuz gibi, kendi kendinize sorular sormak. Bu inancın kanıtı nedir? Başka bir arkadaşınızın böyle bir mazeretini kabul eder miydiniz? Ya da bu mazeretin yanıltıcı olduğunu dışardan baktığınızda görebiliyor musunuz? Bu durumun diğer geçerli yorumlamaları neler olabilir? Bu duruma uygun olabilecek diğer reaksiyonlar neler olabilir?

Bütün bu düşünce süreçlerinden geçtikten sonra finalde, yaşadığınız bu güçlük durumu ilk düşündüğünüzdeki gibi kötü mü? Ne düşünüyorsunuz? ABCD Metodu; bu düşünce süreçlerinden sizi geçirerek aslında başta yaşadığınız hatta felaket gibi gördüğünüz bu güçlüğün göründüğü kadar kötü olmadığını anlamanız için size zaman kazandırıyor. İnsan doğası farkında olduğundan çok daha fazla dayanıklıdır. Psikolojik bağışıklık sisteminizin hayatta tüm güçlükleri aşmada size yardımcı olduğunu unutmamanız gerekir. İş ya da özel hayatınızda aldığınız herhangi bir darbe, bir daha asla eskisi gibi mutlu olamayacağınızı düşündürtür size. Oysaki belli bir zaman sonra darbeyi alan kişi eski haline dönmeye başlar ve daha önce deneyimlediği mutluluğu yeniden yakalayabilir.

Herhangi bir güçlükle karşılaştığınızda kendinizi ümitsiz ya da çaresiz hissettiğinizde her zaman üçüncü bir yol olduğunu hatırlayın. Bu noktada tek işiniz bu yolu bulmak olsun. Bunu başarabildiğinizi çocukluğunuzdaki düşme deneyimlerinden biliyorsunuz.  Achor’un yukarıda bahsettiği yöntemleri de kullanarak gerek iş hayatınızda gerekse özel yaşantınızda herhangi bir düşüş yaşadığınızda değil ayağa kalkmak, sıçrama yapmayı dahi başarabilirsiniz. Lütfen unutmayın, başarı hiç düşmemek demek değildir.

Zorluklardan, güçlüklerden ve düşmelerden öğrendiğiniz ve büyüyerek sıçrama yapabildiğiniz güzel günlere…

Muazzez Atilan

 

Kaynak:

Achor, Shawn (2010). “ The Happiness Advantage – The Seven Principles of Positive Psychology That Fuel Success and Performance at Work  ”. Crown Business New York. S.105 - 127