10 Nisan 2016 Pazar

HER ŞEY KONTROL ALTINDA


HER ŞEY KONTROL ALTINDA

Bir randevuya yetişmeniz gerekirken trafikte sıkışıp kaldığınızda, bir iş başvurunuza döneceklerini söyleyip bir türlü dönmediklerinde, uzun ve stresli bir toplantıdayken mesaj kutunuzda acil cevaplamanız gereken postalar biriktiğinde ya da hava günlük güneşlik iken birden bire başlayan yağmura hazırlıksız yakalanıp sırılsıklam olduğunuzda tam olarak ne hissedersiniz?

Eliniz kolunuzun bağlı olduğunu hissettiğiniz böyle zamanlarda farklı farklı ruh hallerine bürünebilirsiniz. Kiminiz çaresiz, kiminiz öfkeli, kiminiz de stresli ya da üzgün olabilirsiniz.  Sizce daha derinlerde yatan ve bütün bu ruh hallerini tetikleyen ne olabilir? Yapılan araştırmalar bu derinde yatan şeyin kişinin içinde bulunduğu durumu “kontrol edememe hissi” olarak açıklamış. Yani yaşadığınız stres, artan iş yükünüz ya da benzer durumlar sağlam bir şekilde ayakta durmanıza engel olmaya başlıyorsa işte o noktada siz artık durumu kontrol edemediğiniz hissine kapılıyorsunuz.

Kontrol Hissi Neden Bu Kadar Önemli?

Başarının en büyük güdülerinden birisi kişinin kendi geleceğini kontrol edebilme inancına sahip olmasıdır. Yani iş ya da özel hayatınızda içinde bulunduğunuz durumu kontrol edebildiğinizi hissetmek, yüksek performansı ve huzuru beraberinde getirir. Yapılan araştırmalarla çalışanlar arasında kontrol hissi yüksek olanların işlerinde daha iyi olduğu ve iş tatminlerinin yüksek olduğu, öğrenciler arasında da istedikleri kariyere doğru motive bir şekilde yürüyebildikleri ortaya çıkmıştır.

Hayat deneyimleriniz düşünce yapınız ile şekillenir…

J. B. Rotter'in sosyal öğrenme teorisi hayatınızı etkileyen olaylarda kontrolün kendi içinizde mi (içsel kontrol odağı), yoksa dış etkenlerde mi (dışsal kontrol odağı) olduğuna odaklanır.

Psikologların deyimiyle iş ya da özel yaşamlarında başarılarıyla önde gelenler içsel kontrol odağına sahip olanlardır. Aldıkları aksiyonların getirdiği sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduklarını düşünürler. Yaşadıkları olayların sorumluluğunu kendi içlerindeki çabaya ya da iradeye bağlarlar.  Bir şeyi nasıl daha iyi yapabileceklerine bakar ve o alanı geliştirmeye çalışırlar.

Dışsal kontrol odağına sahip olanlar ise yaşadıkları olayların sorumluluğunu kendi dışlarında gerçekleşen şanssızlık, ortam ve başkaları gibi etkenlere bağlarlar. Kendileriyle ilgili kararları başkalarının almasına ya da şartların onları yönetmesine izin verirler. Yeteneklerinin tam olarak farkında değildirler, şanssız olduklarını düşünürler ve sürekli motivasyonlarını kaybederler.

Bir zamanlar birlikte çalıştığım dışsal kontrol odağına sahip bir arkadaşım vardı.  Kendisi yaptığı işle ilgili çevresinden ne zaman övgü alsa her seferinde ya şansının yaver gittiğinden ya da yöneticisinin ona destek olması nedeniyle başardığını söylerdi. Hiçbir zaman aldığı aksiyonun getirdiği sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğuna inanmamıştı. Sonuç olarak da işine tam olarak bağlanamamıştı, mutsuzdu ve kısa bir süre sonra da işten ayrıldı.

Bu konuda en güçlü örnekleri spor dünyasından vermek mümkündür. Mesela bir atlet beklediği dereceye giremediğinde koştuğu sırada gözüne giren güneşi mi suçlar? Ya da birinci geldiğinde “rüzgâr sayesinde kazandım” mı der? Tabi ki hayır… Centilmen sporcular kazandıklarında başarıyı ve övgüleri nezaketle kabul ederler ve kaybettiklerinde de rakiplerini iyi iş çıkarttıkları için tebrik ederler.

Peki ya siz hangi kontrol odağına sahipsiniz? Dışsal kontrol odağına sahipseniz bu düşünce yapınızı değiştirmek istemez misiniz?

Kontrol Hissine Sahip Olmanın Size Kazandırdıkları  

Aldığınız aksiyonun getirdiği sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğunuza inanmak sizi daha gayretli çalışmaya iter ve bu çabaya değdiğini gördüğünüzde kendinize olan inancınız daha da güçlenir. Bu nerdeyse hayatın her alanında böyledir. Araştırmalara göre, kontrolü kendi içinde hisseden insanlar daha yüksek akademik başarılara, daha büyük kariyer kazanımlarına ve daha mutlu iş hayatlarına ulaşmışlardır. İçsel odaklanma iş stresini ve devir oranını azaltır, yüksek motivasyon, performans ve kuruma bağlılık yaratır. Bu odağa sahip kişilerin daha güçlü ilişkilerinin olduğu,  iletişimde, problem çözmede ve ortak hedeflere ulaşmaya çalışmada, etkin dinlemede, sosyal etkileşimlerde daha iyi oldukları gözlemlenmiştir.

Bununla birlikte bu durumun iş ve özel hayatta stresi azaltması ile birlikte fiziksel olarak da sağlığı olumlu yönde etkilediği ortaya çıkmıştır.  7400 çalışanın katıldığı bir araştırmada başkaları tarafından konan teslim tarihleri üzerinde çok az kontrolleri olduğunu düşünen çalışanların diğerlerine göre %50 daha fazla koroner kalp hastalığına yakalanma riskine sahip oldukları görülmüştür. Baskı altında kontrol eksikliği hissine sahip olmanın kalp hastalıkları ve yüksek tansiyon problemleri açısından büyük bir risk faktörü olduğu dikkati çekmektedir.

Kontrol Kaybının Sebebi Nedir?

Sizin için ne kadar önemli olduğunu bilseniz de, her zaman kontrolde olduğunuzu hissedemeyebilirsiniz. Bu durumun sebebini anlamak için beynin çekişme halinde olan iki bileşenine bakmakta fayda var.

Bundan binlerce yıl önce insanoğlunun üzerine çalılıklar arasından bir kaplanın atlaması sıradan bir durumken beyinde ilk gelişmiş bölüm olan “savaş ya da kaç “ tepkisini veren “refleks “ imiş. Tehlike anında amigdala’nın çaldığı alarm ile vücuda salgılanan adrenalin ve stres hormonlarıyla otomatik olarak devreye giren refleks o anda düşünmeye vakti olmayan insanoğlunun kaçarak kurtulmasını sağlarmış. Binlerce yıl sonra insanoğlu olarak burada hala var olabiliyorsak bunu refleksin “savaş ya da kaç” tepkisine borçluyuz.

Modern dünyanın problemleri kaçmaktan ya da bir kaplana yem olmaktan daha karmaşıktır. Zamanında hayat kurtaran bu “savaş ya da kaç “tepkisi günümüz şartlarında karar vermek durumunda kalındığında insanoğluna artık zarar vermektedir. Bu nedenle binlerce yıllık evrimle birlikte “düşün ve aksiyon al” tepkisini veren “düşünür“ de bir taraftan beyinde gelişmeye fırsat bulmuştur. Bu sayede insanoğlunun evrim sürecinde mantıklı düşünmek, sonuçlar çıkarmak ve gelecekle ilgili plan yapmak gibi aksiyonlar da “düşünür” ile birlikte devreye girmiştir.  

Günlük karşılaştığınız zorlukların çoğu “düşünür” tarafından verilen iyi hizmet sayesinde çözülmektedir. Ancak stres yaşadığınızda ya da kontrolü kaybettiğinizi hissettiğinizde tamamen biyolojik bir tepki olarak “refleks” durumu ele geçirir. Baskı altında olan vücudunuz daha fazla kortizol hormonu salgılamaya başlar ve stresle birlikte kimyasal toksik ortaya çıkarır. Stres kritik bir noktaya ulaştığında, en ufak bir aksilik bile beynin panik düğmesine basılmış gibi bir kaplan etkisi yaratabilir. Böyle bir durum gerçekleştiğinde de “refleks” sizi bilinçsizce aksiyon almaya teşvik ederken “düşünür” ün savunmalarının hakkından da gelir. Önce düşünüp sonra tepki vermek yerine refleks otomatik olarak “savaş ya da kaç” tepkisini vermektedir.

Kontrol Hissini Kaybedince Neler Oluyor?

İş hayatında sıklıkla rastlanıldığı gibi küçük küçük stresler zaman içinde biriktiğinde kontrolü kaybetmek sadece minör bir sıkıntı ya da öfke ile mümkün olabiliyor. İşte o sırada sürücü koltuğunuzu “savaş ya da kaç” tepkisine teslim ediyorsunuz. Böyle bir durumda kendinizi yakınınızdaki bir iş arkadaşınıza saldırırken bulabilir, çaresiz ya da bunalmış hissedebilir, birdenbire tüm enerji ve motivasyonunuzu kaybedebilirsiniz. Bu durum beceri geliştirme, üretkenlik ve etkin olma konularında sizi geri planda bırakırken tüm organizasyon için de olumsuz sonuçlara neden olabiliyor. Büyük bir firmada yapılan araştırmaya göre iş baskısıyla kendini stres ve panik durumunda hisseden yöneticilerin takımlarını en kötü performansla ve şirketi en düşük net karlılıkla yönettikleri ortaya çıkmıştır.

Kontrolü Tekrar Kazanmak

Beyin kimyasallarında bu şekilde meydana gelen bir problemi ortadan kaldırabilmek ve kontrolü yeniden kazanabilmek için neler yapılacağı konusunda pozitif ve bilişsel psikolojiden bazı yöntemleri aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

1. O anda tam olarak ne hissettiğini anlamak ve bunu tanımlamak

Bu konuda yapılan deneyler; insanların yüksek seviyelerde problem hissetmeye başladıklarında, bunu en hızlı çözebilecekleri yöntemin nasıl hissettiklerini anlamak ve bunları kelimelere dökmek olduğunu ortaya çıkartmış.  Bunun için ise bir günlük kullanılabileceği tavsiye ediliyor. Bunun dışında aynı zamanda güvenilir bir arkadaşa da hissedilen stresin ve çaresizliğin anlatılmasının da benzer etkiyi yaratabileceği söyleniyor.  

Kontrolü tekrar kazanma yolunda bu adımı atarken durumun tanımının – Kim, ne, ne zaman, nerede gibi sorulara cevap verecek şekilde yapılması durumun daha net tanımlanmasına yardımcı olur. Bununla birlikte kişinin kendi ruh halini de tanımlaması önemli. Bunun için de “ne hissettin?” sorusuna cevap veriyor olmak gerekir.

2. Durumun hangi yönlerinin kontrolünde olduğunu ve hangilerinin kontrolünün dışında olduğunu tanımlamak

Stresinizi, günlük yaşadığınız sorunları, ulaşmanız gereken hedefleri kontrolünüzde olan şeyler ve kontrolünüz dışında olan şeyler olarak bir kâğıda iki kategoriye ayırarak yazabilirsiniz. Burada önemli olan elinizde olmayanları ve çabanızın gerçekten etkili olacağı alanları ayrı ayrı tanımlamak ve ortaya çıkan duruma göre enerjiyi odaklamaktır.

Genellikle başkalarının aksiyonları, duyguları, düşünceleri, hataları ve oluşan terslikler sizin kontrolünüz dışında gerçekleşirler. Kontrol edebildikleriniz ise kendi tutum ve davranışlarınız, düşünceleriniz ve aksiyonlarınızdır.

3. Çabayı küçük yönetilebilir parçalara ayırıp kademeli olarak genişleyen halkalarla kontrolü ele geçirmek

Eğer çabanızı küçük, yönetilebilir hedeflere odaklarsanız, performans için çok önemli olan bu kontrol hissinizi tekrar kazanırsınız. Bu durumda öncelikle gösterdiğiniz çabanın alanını ya da kapsamını sınırlayarak, sonra da bu çabanın yarattığı etkiyi gözlemleyerek, kademeli olarak kaynakları, bilgiyi genişleterek gereken güveni de toplayarak zafere ulaşırsınız.

 4. Ara vermek

Ara vermek özellikle öfkenizin yükseldiği durumlarda kontrolü ele geçirmek için etkili bir yol olabilir. Ara vermek, içinde bulunduğunuz ortamın dışına çıkmak demektir. Kendiniz ve durum üzerinde kontrol sağlamanıza yardımcı olur.

Ara vermek için kontrolden çıktığınız hissini gösteren erken uyarı işaretlerini fark etmek gerekir. Aranız en kısa 5 dakika olabilir ya da 24 saat kadar sürebilir. Aralar olaydan kaçınmak için değil, olaya yeni bir açıdan yaklaşmak ve yeni bir başlangıç yapmak için kullanılabilir. Her aranın amacı tekrar duruma geri dönmek ve onunla tam olarak yüzleşmektir.

 

Bu yazıyı okuyarak verdiğiniz aradan uğraştığınız konuya tekrar geri döndüğünüzde kontrolü ele geçirmeye başladığınız hissinin sizi kuşatması dileğiyle…

 

Muazzez Atilan

 

Kaynaklar:

Achor, Shawn (2010). “ The Happiness Advantage – The Seven Principles of Positive Psychology That Fuel Success and Performance at Work” Crown Business New York. S. 128- 144

Greenberger, Dennis ve Padesky Christine A. (2015). “Evinizdeki Terapist”. Altın Kitaplar. S.281 – 290