HER ŞEY KONTROL ALTINDA
Bir randevuya yetişmeniz
gerekirken trafikte sıkışıp kaldığınızda, bir iş başvurunuza döneceklerini söyleyip
bir türlü dönmediklerinde, uzun ve stresli bir toplantıdayken mesaj kutunuzda
acil cevaplamanız gereken postalar biriktiğinde ya da hava günlük güneşlik iken
birden bire başlayan yağmura hazırlıksız yakalanıp sırılsıklam olduğunuzda tam
olarak ne hissedersiniz?
Eliniz kolunuzun bağlı olduğunu
hissettiğiniz böyle zamanlarda farklı farklı ruh hallerine bürünebilirsiniz.
Kiminiz çaresiz, kiminiz öfkeli, kiminiz de stresli ya da üzgün olabilirsiniz. Sizce daha derinlerde yatan ve bütün bu ruh
hallerini tetikleyen ne olabilir? Yapılan araştırmalar bu derinde yatan şeyin kişinin
içinde bulunduğu durumu “kontrol edememe
hissi” olarak açıklamış. Yani yaşadığınız stres, artan iş yükünüz ya da
benzer durumlar sağlam bir şekilde ayakta durmanıza engel olmaya başlıyorsa
işte o noktada siz artık durumu kontrol edemediğiniz hissine kapılıyorsunuz.
Kontrol Hissi Neden
Bu Kadar Önemli?
Başarının en büyük güdülerinden
birisi kişinin kendi geleceğini kontrol edebilme inancına sahip olmasıdır. Yani
iş ya da özel hayatınızda içinde bulunduğunuz durumu kontrol edebildiğinizi
hissetmek, yüksek performansı ve huzuru beraberinde getirir. Yapılan
araştırmalarla çalışanlar arasında kontrol hissi yüksek olanların işlerinde
daha iyi olduğu ve iş tatminlerinin yüksek olduğu, öğrenciler arasında da
istedikleri kariyere doğru motive bir şekilde yürüyebildikleri ortaya
çıkmıştır.
Hayat deneyimleriniz düşünce
yapınız ile şekillenir…
J. B. Rotter'in sosyal öğrenme
teorisi hayatınızı etkileyen olaylarda kontrolün kendi içinizde mi (içsel
kontrol odağı), yoksa dış etkenlerde mi (dışsal kontrol odağı) olduğuna
odaklanır.
Psikologların deyimiyle iş ya da
özel yaşamlarında başarılarıyla önde gelenler içsel kontrol odağına sahip olanlardır. Aldıkları aksiyonların
getirdiği sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduklarını düşünürler. Yaşadıkları
olayların sorumluluğunu kendi içlerindeki çabaya ya da iradeye bağlarlar. Bir şeyi nasıl daha iyi yapabileceklerine
bakar ve o alanı geliştirmeye çalışırlar.
Dışsal kontrol odağına sahip olanlar ise yaşadıkları olayların sorumluluğunu
kendi dışlarında gerçekleşen şanssızlık, ortam ve başkaları gibi etkenlere
bağlarlar. Kendileriyle ilgili kararları başkalarının almasına ya da şartların onları
yönetmesine izin verirler. Yeteneklerinin tam olarak farkında değildirler, şanssız
olduklarını düşünürler ve sürekli motivasyonlarını kaybederler.
Bir zamanlar birlikte çalıştığım
dışsal kontrol odağına sahip bir arkadaşım vardı. Kendisi yaptığı işle ilgili çevresinden ne
zaman övgü alsa her seferinde ya şansının yaver gittiğinden ya da yöneticisinin
ona destek olması nedeniyle başardığını söylerdi. Hiçbir zaman aldığı aksiyonun
getirdiği sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğuna inanmamıştı. Sonuç
olarak da işine tam olarak bağlanamamıştı, mutsuzdu ve kısa bir süre sonra da işten
ayrıldı.
Bu konuda en güçlü örnekleri spor
dünyasından vermek mümkündür. Mesela bir atlet beklediği dereceye giremediğinde
koştuğu sırada gözüne giren güneşi mi suçlar? Ya da birinci geldiğinde “rüzgâr
sayesinde kazandım” mı der? Tabi ki hayır… Centilmen sporcular kazandıklarında başarıyı
ve övgüleri nezaketle kabul ederler ve kaybettiklerinde de rakiplerini iyi iş
çıkarttıkları için tebrik ederler.
Peki ya siz hangi kontrol odağına
sahipsiniz? Dışsal kontrol odağına sahipseniz bu düşünce yapınızı değiştirmek
istemez misiniz?
Kontrol Hissine Sahip
Olmanın Size Kazandırdıkları
Aldığınız aksiyonun getirdiği
sonuçlar üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğunuza inanmak sizi daha gayretli
çalışmaya iter ve bu çabaya değdiğini gördüğünüzde kendinize olan inancınız
daha da güçlenir. Bu nerdeyse hayatın her alanında böyledir. Araştırmalara göre,
kontrolü kendi içinde hisseden insanlar daha yüksek akademik başarılara, daha
büyük kariyer kazanımlarına ve daha mutlu iş hayatlarına ulaşmışlardır. İçsel
odaklanma iş stresini ve devir oranını azaltır, yüksek motivasyon, performans
ve kuruma bağlılık yaratır. Bu odağa sahip kişilerin daha güçlü ilişkilerinin
olduğu, iletişimde, problem çözmede ve
ortak hedeflere ulaşmaya çalışmada, etkin dinlemede, sosyal etkileşimlerde daha
iyi oldukları gözlemlenmiştir.
Bununla birlikte bu durumun iş ve
özel hayatta stresi azaltması ile birlikte fiziksel olarak da sağlığı olumlu yönde
etkilediği ortaya çıkmıştır. 7400
çalışanın katıldığı bir araştırmada başkaları tarafından konan teslim tarihleri
üzerinde çok az kontrolleri olduğunu düşünen çalışanların diğerlerine göre %50
daha fazla koroner kalp hastalığına yakalanma riskine sahip oldukları görülmüştür.
Baskı altında kontrol eksikliği hissine sahip olmanın kalp hastalıkları ve
yüksek tansiyon problemleri açısından büyük bir risk faktörü olduğu dikkati çekmektedir.
Kontrol Kaybının
Sebebi Nedir?
Sizin için ne kadar önemli olduğunu
bilseniz de, her zaman kontrolde olduğunuzu hissedemeyebilirsiniz. Bu durumun sebebini
anlamak için beynin çekişme halinde olan iki bileşenine bakmakta fayda var.
Bundan binlerce yıl önce insanoğlunun
üzerine çalılıklar arasından bir kaplanın atlaması sıradan bir durumken beyinde
ilk gelişmiş bölüm olan “savaş ya da kaç “ tepkisini veren “refleks “ imiş. Tehlike
anında amigdala’nın çaldığı alarm ile vücuda salgılanan adrenalin ve stres
hormonlarıyla otomatik olarak devreye giren refleks o anda düşünmeye vakti
olmayan insanoğlunun kaçarak kurtulmasını sağlarmış. Binlerce yıl sonra
insanoğlu olarak burada hala var olabiliyorsak bunu refleksin “savaş ya da kaç”
tepkisine borçluyuz.
Modern dünyanın problemleri
kaçmaktan ya da bir kaplana yem olmaktan daha karmaşıktır. Zamanında hayat
kurtaran bu “savaş ya da kaç “tepkisi günümüz şartlarında karar vermek
durumunda kalındığında insanoğluna artık zarar vermektedir. Bu nedenle binlerce
yıllık evrimle birlikte “düşün ve aksiyon al” tepkisini veren “düşünür“ de bir
taraftan beyinde gelişmeye fırsat bulmuştur. Bu sayede insanoğlunun evrim
sürecinde mantıklı düşünmek, sonuçlar çıkarmak ve gelecekle ilgili plan yapmak gibi
aksiyonlar da “düşünür” ile birlikte devreye girmiştir.
Günlük karşılaştığınız zorlukların
çoğu “düşünür” tarafından verilen iyi hizmet sayesinde çözülmektedir. Ancak
stres yaşadığınızda ya da kontrolü kaybettiğinizi hissettiğinizde tamamen
biyolojik bir tepki olarak “refleks” durumu ele geçirir. Baskı altında olan vücudunuz
daha fazla kortizol hormonu salgılamaya başlar ve stresle birlikte kimyasal toksik
ortaya çıkarır. Stres kritik bir noktaya ulaştığında, en ufak bir aksilik bile beynin
panik düğmesine basılmış gibi bir kaplan etkisi yaratabilir. Böyle bir durum
gerçekleştiğinde de “refleks” sizi bilinçsizce aksiyon almaya teşvik ederken “düşünür”
ün savunmalarının hakkından da gelir. Önce düşünüp sonra tepki vermek yerine refleks
otomatik olarak “savaş ya da kaç” tepkisini vermektedir.
Kontrol Hissini Kaybedince Neler Oluyor?
İş hayatında sıklıkla rastlanıldığı
gibi küçük küçük stresler zaman içinde biriktiğinde kontrolü kaybetmek sadece
minör bir sıkıntı ya da öfke ile mümkün olabiliyor. İşte o sırada sürücü
koltuğunuzu “savaş ya da kaç” tepkisine teslim ediyorsunuz. Böyle bir durumda kendinizi
yakınınızdaki bir iş arkadaşınıza saldırırken bulabilir, çaresiz ya da bunalmış
hissedebilir, birdenbire tüm enerji ve motivasyonunuzu kaybedebilirsiniz. Bu
durum beceri geliştirme, üretkenlik ve etkin olma konularında sizi geri planda bırakırken
tüm organizasyon için de olumsuz sonuçlara neden olabiliyor. Büyük bir firmada yapılan
araştırmaya göre iş baskısıyla kendini stres ve panik durumunda hisseden yöneticilerin
takımlarını en kötü performansla ve şirketi en düşük net karlılıkla yönettikleri
ortaya çıkmıştır.
Kontrolü Tekrar Kazanmak
Beyin kimyasallarında bu şekilde
meydana gelen bir problemi ortadan kaldırabilmek ve kontrolü yeniden
kazanabilmek için neler yapılacağı konusunda pozitif ve bilişsel psikolojiden
bazı yöntemleri aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
1. O anda tam olarak ne
hissettiğini anlamak ve bunu tanımlamak
Bu konuda yapılan deneyler;
insanların yüksek seviyelerde problem hissetmeye başladıklarında, bunu en hızlı
çözebilecekleri yöntemin nasıl
hissettiklerini anlamak ve bunları kelimelere
dökmek olduğunu ortaya çıkartmış. Bunun
için ise bir günlük kullanılabileceği tavsiye ediliyor. Bunun dışında aynı
zamanda güvenilir bir arkadaşa da hissedilen stresin ve çaresizliğin anlatılmasının
da benzer etkiyi yaratabileceği söyleniyor.
Kontrolü tekrar kazanma yolunda
bu adımı atarken durumun tanımının – Kim, ne, ne zaman, nerede gibi sorulara
cevap verecek şekilde yapılması durumun daha net tanımlanmasına yardımcı olur.
Bununla birlikte kişinin kendi ruh halini de tanımlaması önemli. Bunun için de
“ne hissettin?” sorusuna cevap veriyor olmak gerekir.
2. Durumun hangi yönlerinin kontrolünde olduğunu ve hangilerinin
kontrolünün dışında olduğunu tanımlamak
Stresinizi, günlük yaşadığınız sorunları,
ulaşmanız gereken hedefleri kontrolünüzde olan şeyler ve kontrolünüz dışında
olan şeyler olarak bir kâğıda iki kategoriye ayırarak yazabilirsiniz. Burada
önemli olan elinizde olmayanları ve çabanızın gerçekten etkili olacağı alanları
ayrı ayrı tanımlamak ve ortaya çıkan duruma göre enerjiyi odaklamaktır.
Genellikle başkalarının
aksiyonları, duyguları, düşünceleri, hataları ve oluşan terslikler sizin
kontrolünüz dışında gerçekleşirler. Kontrol edebildikleriniz ise kendi tutum ve
davranışlarınız, düşünceleriniz ve aksiyonlarınızdır.
3. Çabayı küçük yönetilebilir parçalara ayırıp kademeli olarak genişleyen
halkalarla kontrolü ele geçirmek
Eğer çabanızı küçük, yönetilebilir
hedeflere odaklarsanız, performans için çok önemli olan bu kontrol hissinizi
tekrar kazanırsınız. Bu durumda öncelikle gösterdiğiniz çabanın alanını ya da kapsamını
sınırlayarak, sonra da bu çabanın yarattığı etkiyi gözlemleyerek, kademeli
olarak kaynakları, bilgiyi genişleterek gereken güveni de toplayarak zafere ulaşırsınız.
4. Ara vermek
Ara vermek özellikle öfkenizin
yükseldiği durumlarda kontrolü ele geçirmek için etkili bir yol olabilir. Ara vermek,
içinde bulunduğunuz ortamın dışına çıkmak demektir. Kendiniz ve durum üzerinde
kontrol sağlamanıza yardımcı olur.
Ara vermek için kontrolden
çıktığınız hissini gösteren erken uyarı işaretlerini fark etmek gerekir. Aranız
en kısa 5 dakika olabilir ya da 24 saat kadar sürebilir. Aralar olaydan
kaçınmak için değil, olaya yeni bir açıdan yaklaşmak ve yeni bir başlangıç
yapmak için kullanılabilir. Her aranın amacı tekrar duruma geri dönmek ve
onunla tam olarak yüzleşmektir.
Bu yazıyı okuyarak verdiğiniz
aradan uğraştığınız konuya tekrar geri döndüğünüzde kontrolü ele geçirmeye
başladığınız hissinin sizi kuşatması dileğiyle…
Muazzez Atilan
Kaynaklar:
Achor, Shawn (2010). “ The Happiness Advantage – The Seven
Principles of Positive Psychology That Fuel Success and Performance at Work”
Crown Business New York. S. 128- 144
Greenberger, Dennis ve Padesky Christine A. (2015).
“Evinizdeki Terapist”. Altın Kitaplar. S.281 – 290