1 Şubat 2016 Pazartesi

“İŞ"İN İÇİNE AŞK KATMAK


Bir insan âşık olduğunda ne düşünür, ne hisseder, nasıl davranır? Âşık olmak kişiden kişiye farklılıklar gösterse de genel olarak mutlu hissedersiniz ve gözlerinizin içi parlar. O kişi yanınızdayken zaman su gibi akıp gider, farkında bile olmazsınız. Hayatınızın odağı ve anlamı haline gelmiştir. Onun güzelliklerine odaklanırsınız, olumsuzlukları görmez, gözünüze batan herhangi bir şey olmaz, problem olsa da anlayışla karşılarsınız. Ona karşı davranışlarınıza çok özen gösterirsiniz. Onun için yapacağınız hiçbir şeyi zül görmezsiniz. “Hayatta yapamam” dediğiniz şeyleri yapabilecek kadar cesur olursunuz. Kendinizi ifade edebilmek adına ömrünüzde olmadığınız kadar yaratıcı olabilirsiniz. Sizi sürekli motive eden, kendinizi kaptırdığınız bir heyecan, bir enerji vardır içinizde. Bakışlarınız hatta yürüyüşünüz bile değişebilir.

Pek çoğunuza tanıdık gelebilir bu anlattıklarım ve hatta bu satırları okudukça yüzünüzde bir tebessüm belirebilir. Belki siz de şu anda buna benzer duygu ve düşünceleri yaşamaktasınız. Belki bir grup insan da bu duygu ve düşüncelerin arayışı ya da özlemi içinde. Sizce bu konu neden bu kadar kurcalanıyor? Çünkü iyi geliyor, tıpkı bir ilaç gibi… Hayatı aşkla yaşadığınızda daha iyi olduğunuza ya da olacağınıza inanıyorsunuz. Hatta inanmanın da ötesinde tıbbın hormonlarla ilgili getirdiği açıklamalar, aşkın sağlığa iyi geldiğini destekliyor. Özetle aşkın hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan kişiyi daha enerjik ve sağlıklı bir hale getirdiği uzun yıllardır bilinen bir gerçek.

Peki ya bu duygu ve düşünce halini hayatınızın başka alanlarında da yaşamanız mümkün mü? Örneğin Kenan Doğulu’nun da şarkısında söylediği gibi,” Ne Yaparsan Yap Aşk ile Yap “mesajını iş hayatına uyarlamayı denediniz mi hiç? Ben denedim, başardığıma inanıyorum ve nasıl olabileceğini de bu konuda yapılan araştırmalara değinerek sizinle paylaşmak istiyorum.

Yale Üniversitesi psikologlarından Amy Wrzesniewski farklı iş gruplarından yüzlerce çalışanın katıldığı uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda çalışanlarda işle ilgili üç farklı bakış açısının var olduğunu ortaya çıkartmıştır.

1.       İşini “iş”(Job) olarak görenler: Bu grupta yer alanlar işinden zevk almadan çalışan ve yaptığı işin karşılığında maaşını alan kişilerdir. Çalışmak zorunda oldukları için çalışır ve işte geçen sürenin bir an önce dolmasını bekler, iş dışında zaman geçirmeyi iple çekerler. Motivasyonları paradır.

2.       İşini “kariyer”(career) olarak görenler: Bu grupta yer alan kişiler sadece ihtiyaç olduğu için değil aynı zamanda yükselmek ve başarıya ulaşmak için çalışırlar. İşlerini merakla gerçekleştirirler ve iyi yapmak isterler. Motivasyonları terfidir.

3.       İşini “mesleği”(calling)  olarak görenler: Bu grupta yer alan kişiler ise işlerini bir “amaç” olarak görürler. Onları tatmin eden sadece kazançları değil, çoğunluğun iyiliğine katkıda bulunduklarını hissetmek, güçlü yönlerini kullanmaları ve işin onlar için bir anlam ve amaç ifade etmesidir. Şüphesiz bu zihniyete sahip kişiler bu nedenlerden dolayı daha çok kazanmakla kalmaz, daha gayretli ve daha uzun süreli çalışabilirler. Motivasyonları “yararlı olma düşüncesi” dir. Sonuç olarak genellikle bu kişiler diğerlerine göre önde olanlardır. Bana göre bu grupta olan insanlar işine aşk katanlar, işlerini aşk ile yapanlardır.

İşini şimdiye kadar zaten aşkla yapmayı başarmış üçüncü bakış açısına sahip insanlar için bu güzel bir haber olabilir. Ancak henüz işine bu bakış açısıyla yaklaşmamış olanlar da üzülmesinler. Bakış açısını değiştirebilmek mümkün. Bunun gerçekleşmesi yaptığınız işin çeşidi ya da kademesi ile ilgili değil. Zaten Wrzesniewski’nin bu çalışma ile ortaya çıkarttığı en önemli sonuçlardan biri de bu zihniyetlere sahip olmanın yaptığınız işin ne olduğu ile hiçbir alakasının olmadığı. Yani bir doktor işine birinci açıdan bakarken, okulda çalışan bir hademe işini üçüncü açıdan görüyor olabilir.

İnsan Kaynakları Yöneticiliğim sırasında ve danışanlarımla yaptığım koçluk seanslarımda gözlemlediğim en önemli konulardan biri mutsuz çalışanların genellikle ilk ve tek çözüm olarak bulundukları kurumdan uzaklaşmaya dönük aksiyon almak istemeleridir. Oysaki işinde mutsuz olan bir çalışan, istifa etmeden, kariyer patikasını değiştirmeden ya da stres ya da problemlerden yılmadan önce mevcut iş hayatını iyileştirmenin yollarını bulabilir. Örneğin aynı işi aşkla yapmanın yollarını keşfetmeye başlayabilir. Bu keşif öncelikle kişinin kendi kendine soracağı bazı soruları kapsar. Mevcut işinde kişinin bulduğu “anlam” ve ona mutluluk veren şeylerin neler olduğu gibi. Okulda görevli olan iki hademeyi örnek alalım. Bir tanesi her akşam sınıfların temizlenmesine odaklanırken, diğeri ise öğrenciler için daha temiz ve daha sağlıklı bir ortam yaratmaya odaklanıyor. Her ikisi de her gün aynı görevleri yerine getiriyorlar ancak sahip oldukları farklı bakış açıları bu kişilerin işten memnuniyetlerini, tatmin duygusunu ve işini ne kadar iyi yaptığını belirliyor.

Çalıştığınız kurumlarda herkesin bir görev tanımı vardır. Harvard Üniversitesinden Shawn Achor bu mevcut görev tanımını üçüncü bakış açısıyla tekrar yazarak diğerlerini bu pozisyon için başvurmaya nasıl ikna edebileceğinizi düşünün der. İşinizi çekici hale getirdiğiniz güzel bir egzersizdir aslında. Amaç insanlara yanlış bilgi vermek değil,  diğerlerinin de bu görevden çıkarabilecekleri tatmini vurgulamaktır. Sonrasında ise çalışanlardan kişisel hedeflerini ve yaşam amaçlarını düşünmelerini ve ardından da günlük işlerin belirlenen bu yaşam amacına bağlanmasını önerir. Araştırmalar gösteriyor ki en basit görevlerin bile yaşam amacıyla, kişisel hedef ve değerlerle bütünleşmesi o işe bakış açısını değiştirmeye yardımcı olur. Görev tanımı içinde önemsiz gibi görülen herhangi bir işin hayatta sizin için anlam ifade eden ulvi bir niyetin parçası haline geldiğinde aşkın devreye girerek görevin tamamlanabileceğini anlatıyor. Özetle, kişisel vizyonunuzla günlük işleriniz arasında ne kadar bağlantı kurarsanız, işin içine o kadar aşk katmış olursunuz.

Bunu yapabilmek için öncelikle kendinizle bir keşif yolculuğuna çıkmanız gerekiyor. Eğer ki henüz keşfetmemiş iseniz, yaşam amacınızı, sizi siz yapan değerlerinizi, güçlü yönlerinizi kısacası kendinizi keşfetmeniz çok önemli. Çünkü her şey kendi farkındalığınızla başlıyor ve seçimlerinizle devam ediyor. Sizin için hayatta anlam ifade eden şeyin ne olduğunu bulduğunuzda, hayatınızı da bu anlamın çatısı altında sürdürmeye devam ediyorsunuz. Dolayısıyla bu anlama hitap eden her şeyi de aşkla yapmaya başlıyorsunuz.

Ve işte o zaman kendinizi mutlu hissediyorsunuz ve gözleriniz parlıyor. İşinizi yaparken zaman su gibi akıp gidiyor ve siz farkında bile olmuyorsunuz. İşiniz hayatınızın anlamı ile bütünleşmiş, onun güzelliklerine, olumlu taraflarına odaklanmış durumdasınız. Problemleri anlayışla karşılıyorsunuz. Gözünüze zor görünen şeyler artık size o kadar da zor gelmemeye başlıyor. Hayatta yapamam dediklerinizi yapacak kadar cesur, kendinizi rahat ifade edecek kadar yaratıcısınız. Sizi sürekli motive eden, kendinizi kaptırdığınız bir heyecan, bir enerji var içinizde. Bakışlarınız hatta yürüyüşünüz bile farklı. Çünkü artık “iş”in içinde aşk var   
Muazzez Atilan