Bir insan âşık olduğunda ne
düşünür, ne hisseder, nasıl davranır? Âşık olmak kişiden kişiye farklılıklar
gösterse de genel olarak mutlu hissedersiniz ve gözlerinizin içi parlar. O kişi
yanınızdayken zaman su gibi akıp gider, farkında bile olmazsınız. Hayatınızın
odağı ve anlamı haline gelmiştir. Onun güzelliklerine odaklanırsınız,
olumsuzlukları görmez, gözünüze batan herhangi bir şey olmaz, problem olsa da
anlayışla karşılarsınız. Ona karşı davranışlarınıza çok özen gösterirsiniz. Onun
için yapacağınız hiçbir şeyi zül görmezsiniz. “Hayatta yapamam” dediğiniz
şeyleri yapabilecek kadar cesur olursunuz. Kendinizi ifade edebilmek adına
ömrünüzde olmadığınız kadar yaratıcı olabilirsiniz. Sizi sürekli motive eden,
kendinizi kaptırdığınız bir heyecan, bir enerji vardır içinizde. Bakışlarınız
hatta yürüyüşünüz bile değişebilir.
Pek çoğunuza tanıdık gelebilir bu
anlattıklarım ve hatta bu satırları okudukça yüzünüzde bir tebessüm belirebilir.
Belki siz de şu anda buna benzer duygu ve düşünceleri yaşamaktasınız. Belki bir
grup insan da bu duygu ve düşüncelerin arayışı ya da özlemi içinde. Sizce bu
konu neden bu kadar kurcalanıyor? Çünkü iyi geliyor, tıpkı bir ilaç gibi… Hayatı
aşkla yaşadığınızda daha iyi olduğunuza ya da olacağınıza inanıyorsunuz. Hatta inanmanın
da ötesinde tıbbın hormonlarla ilgili getirdiği açıklamalar, aşkın sağlığa iyi
geldiğini destekliyor. Özetle aşkın hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan kişiyi
daha enerjik ve sağlıklı bir hale getirdiği uzun yıllardır bilinen bir gerçek.
Peki ya bu duygu ve düşünce
halini hayatınızın başka alanlarında da yaşamanız mümkün mü? Örneğin Kenan
Doğulu’nun da şarkısında söylediği gibi,” Ne Yaparsan Yap Aşk ile Yap “mesajını
iş hayatına uyarlamayı denediniz mi hiç? Ben denedim, başardığıma inanıyorum ve
nasıl olabileceğini de bu konuda yapılan araştırmalara değinerek sizinle
paylaşmak istiyorum.
Yale Üniversitesi
psikologlarından Amy Wrzesniewski farklı iş gruplarından yüzlerce çalışanın katıldığı
uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda çalışanlarda işle ilgili üç farklı
bakış açısının var olduğunu ortaya çıkartmıştır.
1. İşini
“iş”(Job) olarak görenler: Bu grupta yer alanlar işinden zevk almadan
çalışan ve yaptığı işin karşılığında maaşını alan kişilerdir. Çalışmak zorunda
oldukları için çalışır ve işte geçen sürenin bir an önce dolmasını bekler, iş
dışında zaman geçirmeyi iple çekerler. Motivasyonları paradır.
2. İşini
“kariyer”(career) olarak görenler: Bu grupta yer alan kişiler sadece
ihtiyaç olduğu için değil aynı zamanda yükselmek ve başarıya ulaşmak için çalışırlar.
İşlerini merakla gerçekleştirirler ve iyi yapmak isterler. Motivasyonları
terfidir.
3. İşini
“mesleği”(calling) olarak görenler:
Bu grupta yer alan kişiler ise işlerini bir “amaç” olarak görürler. Onları tatmin
eden sadece kazançları değil, çoğunluğun
iyiliğine katkıda bulunduklarını hissetmek, güçlü yönlerini kullanmaları ve işin onlar için bir anlam ve amaç ifade etmesidir. Şüphesiz
bu zihniyete sahip kişiler bu nedenlerden dolayı daha çok kazanmakla kalmaz,
daha gayretli ve daha uzun süreli çalışabilirler. Motivasyonları “yararlı olma
düşüncesi” dir. Sonuç olarak genellikle bu kişiler diğerlerine göre önde
olanlardır. Bana göre bu grupta olan insanlar işine aşk katanlar, işlerini aşk
ile yapanlardır.
İşini şimdiye kadar zaten aşkla
yapmayı başarmış üçüncü bakış açısına sahip insanlar için bu güzel bir haber
olabilir. Ancak henüz işine bu bakış açısıyla yaklaşmamış olanlar da üzülmesinler.
Bakış açısını değiştirebilmek mümkün. Bunun gerçekleşmesi yaptığınız işin
çeşidi ya da kademesi ile ilgili değil. Zaten Wrzesniewski’nin bu çalışma ile
ortaya çıkarttığı en önemli sonuçlardan biri de bu zihniyetlere sahip olmanın
yaptığınız işin ne olduğu ile hiçbir alakasının olmadığı. Yani bir doktor işine
birinci açıdan bakarken, okulda çalışan bir hademe işini üçüncü açıdan görüyor
olabilir.
İnsan Kaynakları Yöneticiliğim
sırasında ve danışanlarımla yaptığım koçluk seanslarımda gözlemlediğim en
önemli konulardan biri mutsuz çalışanların genellikle ilk ve tek çözüm olarak bulundukları
kurumdan uzaklaşmaya dönük aksiyon almak istemeleridir. Oysaki işinde mutsuz olan
bir çalışan, istifa etmeden, kariyer patikasını değiştirmeden ya da stres ya da
problemlerden yılmadan önce mevcut iş hayatını iyileştirmenin yollarını bulabilir.
Örneğin aynı işi aşkla yapmanın yollarını keşfetmeye başlayabilir. Bu keşif öncelikle
kişinin kendi kendine soracağı bazı soruları kapsar. Mevcut işinde kişinin
bulduğu “anlam” ve ona mutluluk veren şeylerin neler olduğu gibi. Okulda görevli
olan iki hademeyi örnek alalım. Bir tanesi her akşam sınıfların temizlenmesine
odaklanırken, diğeri ise öğrenciler için daha temiz ve daha sağlıklı bir ortam
yaratmaya odaklanıyor. Her ikisi de her gün aynı görevleri yerine getiriyorlar
ancak sahip oldukları farklı bakış açıları bu kişilerin işten memnuniyetlerini,
tatmin duygusunu ve işini ne kadar iyi yaptığını belirliyor.
Çalıştığınız kurumlarda herkesin
bir görev tanımı vardır. Harvard Üniversitesinden Shawn Achor bu mevcut görev
tanımını üçüncü bakış açısıyla tekrar yazarak diğerlerini bu pozisyon için başvurmaya
nasıl ikna edebileceğinizi düşünün der. İşinizi çekici hale getirdiğiniz güzel
bir egzersizdir aslında. Amaç insanlara yanlış bilgi vermek değil, diğerlerinin de bu görevden çıkarabilecekleri
tatmini vurgulamaktır. Sonrasında ise çalışanlardan kişisel hedeflerini ve
yaşam amaçlarını düşünmelerini ve ardından da günlük işlerin belirlenen bu yaşam
amacına bağlanmasını önerir. Araştırmalar gösteriyor ki en basit görevlerin
bile yaşam amacıyla, kişisel hedef ve değerlerle bütünleşmesi o işe bakış açısını
değiştirmeye yardımcı olur. Görev tanımı içinde önemsiz gibi görülen herhangi
bir işin hayatta sizin için anlam ifade eden ulvi bir niyetin parçası haline
geldiğinde aşkın devreye girerek görevin tamamlanabileceğini anlatıyor. Özetle, kişisel vizyonunuzla günlük işleriniz
arasında ne kadar bağlantı kurarsanız, işin içine o kadar aşk katmış olursunuz.
Bunu yapabilmek için öncelikle
kendinizle bir keşif yolculuğuna çıkmanız gerekiyor. Eğer ki henüz keşfetmemiş
iseniz, yaşam amacınızı, sizi siz yapan değerlerinizi, güçlü yönlerinizi
kısacası kendinizi keşfetmeniz çok önemli. Çünkü her şey kendi farkındalığınızla
başlıyor ve seçimlerinizle devam ediyor. Sizin için hayatta anlam ifade eden
şeyin ne olduğunu bulduğunuzda, hayatınızı da bu anlamın çatısı altında sürdürmeye
devam ediyorsunuz. Dolayısıyla bu anlama hitap eden her şeyi de aşkla yapmaya başlıyorsunuz.
Ve işte o zaman kendinizi mutlu hissediyorsunuz
ve gözleriniz parlıyor. İşinizi yaparken zaman su gibi akıp gidiyor ve siz
farkında bile olmuyorsunuz. İşiniz hayatınızın anlamı ile bütünleşmiş, onun
güzelliklerine, olumlu taraflarına odaklanmış durumdasınız. Problemleri anlayışla
karşılıyorsunuz. Gözünüze zor görünen şeyler artık size o kadar da zor
gelmemeye başlıyor. Hayatta yapamam dediklerinizi yapacak kadar cesur, kendinizi
rahat ifade edecek kadar yaratıcısınız. Sizi sürekli motive eden, kendinizi
kaptırdığınız bir heyecan, bir enerji var içinizde. Bakışlarınız hatta
yürüyüşünüz bile farklı. Çünkü artık “iş”in içinde aşk var…
Muazzez Atilan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder